28 Ocak 2014 Salı
Artık hayaller bedava ve ne kadar yersen ye kilo aldırmayan bir yiyecekten farksızdı. Çünkü hayal kurmak bedavaydı ve ne kadar kurarsam kurayım asla gerçek olmuyordu. Olmayacaktı da biliyordum çünkü hayallerimde hep sen vardın. Ve bu o yiyeceğin içindeki en lezzetli ve en pahalı malzemeden farkızdı. Bu yüzden yiyemiyordum hiç. Kıştan farksızdın sevgilim. Kışı çok seviyordum ama hasta oluyordum. Seni de çok seviyordum ama acı veriyordun. Hani bir kitabın tam da en güzel yerinde ana karakter ölür ya, sonra kitaba devam etmek istemezsin. Önce devam edebilmek için cesaretin olması gerekir ; sen de benim kitabımın en güzel yerinde girdin hayatıma. Hayatımın belki de en güzel geçirmem gereken zamanında. Ve ben defalarca ölüyordum. İlahi anlamda değil belki ancak kendi içimde adeta boğulup boğulup duruyordum. Ve devam edebilmem için gücüm olması gerkekiyordu. İnsan bu kadar üzer mi kendine böyle değer veren birini? Böyle çok incitir mi? Hakkında belki de çok şeyi biliyorum ama bilmek istediğim şu ki hiç mi birşey hissetmedin, saçlarınla oynadığımda ya da ellerini tuttuğumda. Aslında hiç gelmemiştin, ve ben gelmeyen birinin gittiğini zannetmiştim. İşte o aradaki boşluğa düştüm ve şimdi çıkmak için attığım her darbede anılardan oluşan bu bataklığa yeniden batıyorum. Ama daha kötü olan ne biliyor musun? Sen şimdi başka kollarda mutlusun ve ben o bataklığın içinde ölmüyorum. Evet ölmüyorum! Sen yağmur yağmadan önce gökyüzünü kaplayan o koyu gri bulutların bendeki yerini bilir misin? Tenime değen her yağmur damlaları seni anımsatır, bilebilir misin? Sahi ne ara gitti ellerin avuçlarımdan başkasının avuçlarına? Ne ara uzaklaştı benden bu kadar benim olanım? Sahi, sen hiç benim olmamıştın.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder